yükleniyor…

0

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Eylül 11, 2022

Şu Anda Ne Düşünüyorsun? Anın Farkında Olarak Yaşamak | Osho – Farkındalık

Şu anda, tam olarak şu anda ne düşünüyorsun?

Şu anda düşündüğün şey artık şu anda düşündüğün bir şey değil. Osho Farkındalık kitabında bunu şöyle anlatıyor:

“Dün, bugünü düşünüyordun, çünkü dün onu “yarın” olarak görüyordun ve o artık “bugün” oldu ve sen halen yarını düşünüyorsun. Ve yarın geldiğinde o tekrar “bugün” olacak çünkü var olan her şey burada ve şimdide var olabilir, başka türlü var olması mümkün değildir. Ve zihnin sürekli yarına kilitlenmiş halde yaşarsan o zaman şimdiyi ne zaman yaşayacaksın? Yarın asla gelmeyecek. O zaman sürekli ıskalayacaksın ve bu bir günahtır. “Günah” kelimesinin ingilizcesi olan “sin”, ibranice kökeninde “ıskalamak” anlamındadır.

Gelecek devreye girdiği an, zaman da devreye girer. Ve varoluşa karşı günah işlemiş olursun, şimdiyi ıskalamış olursun. Ve bu artık sabit bir alışkanlık haline gelmiş; adeta bir robot gibisin, sürekli ıskalıyorsun.”

Tam olarak böyle yaşamıyor muyuz? Ya hala kapatamadığımız ve sürekli döndürüp döndürüp düşündüğümüz geçmişten meselelerimiz var ya da sanki bugünü halletmişiz gibi yarına dair, sonrasına dair sürekli pl1anlarımız var. Peki tam olarak şu an? Farkındalık tam olarak şu anı yaşayabilmekle alakalı…

Çünkü hayat şu anla alakalı. Bir an önce vardık. Şu anda varız. Ama bir an sonrasını bilmiyoruz. O değişen bir anın bize ne getireceğini bilmiyoruz. O değişen bir an ne getirirse getirsin onu karşılayabilmek için orada olabilmeli insan.

Mesela bazen hep birilerinin şanslı olduğunu, birilerinin desteklendiğini, birilerinin karşısına iyi fırsatlar çıktığını düşünüp tüm bunların bize olmadığına dair sitemler ediyoruz. Hepimiz insanız nihayetinde. Fakat aslında çoğu zaman mesele bunların o birine, her kimse ona olduğu ama bize olmadığı meselesi değil. Mesele o şeyler gerçekleşirken o birinin o anda olması ve olan şeyi karşılamasıyla ilgili… Sizin kapınızı çalan ama siz evde olmadığınız için giden bir misafire, herkese gidiyor ama bana gelmiyor diye sitem edebilir misiniz? Evde değildiniz. Hayatta fırsatlar da tam olarak bu şekilde işliyor bence. Geliyor. Kapıyı çalıyor. Mesele sen evde misin?

Sen geçmişte takılıp zihnini orasıyla meşgül ederken ya da yarın neler olacağının telaşesiyle zihninde savaşlar verirken çoğu zaman fırsatlar şu anda fakat sen şu anda olmadığın için kaçırıyorsun. O yüzden hep şu anda olabilmek en değerlisi. Ve Osho kitapta bunu şöyle anlatıyor:

“Bir evin efendisi, dışarı çıkmadan önce hizmetçilerini yanına çağırır ve her an tetikte olmalarını çünkü her an geri dönebileceğini söyler. Herkes günde yirmi dört saat boyunca tetikte olmak zorundadır. Evin efendisi her an geri dönebilir. Belirlenmiş bir saat, belirlenmiş bir gün, belirlenmiş bir tarih yoktur. Eğer önceden belirlenmiş bir tarih olsaydı o zaman uyuyabilirlerdi, canları ne istiyorsa yapabilirlerdi, sadece belli bir tarihte tetikte olmaları yeterli olurdu. Çünkü o tarihte efendileri geliyor olacaktı. Fakat o efendi, “her an gelebilirim,” dediği için herkes her an tetikte kalmak zorunda.

İşte hayatın kendisi de böyledir. Onu erteleyemezsin; her an efendi gelebilir. Kişi sürekli tetikte olmak zorundadır. Bir tarih belirlenmemiştir ve herhangi bir olayın ne zaman gerçekleşeceği hakkında kimse bir şey bilemez, her an gerçekleşebilir. Yapabileceğimiz tek bir şey vardır ve o ada tetikte olup beklemektir.”

Şimdi insan böyle düşününce kulağa biraz iyi geliyor. Hani aha anı ya da eureka etkisi olarak bilinen bir an vardır ya biz halk arasında tam olarak böyle kullanıyoruz gerçi… Biz halk arasında “tabi ya” ya da biraz daha halk dilinden söylemek gerekirse “şerefsizim benim aklıma gelmişti” falan diyoruz…

Şimdi bunları okuyup ya da dinleyince böyle bir an oluyor ve sanki hayatın sırrını çözmüşüz gibi hissediyoruz. Ve evet bugüne kadar evde yoktum ve bundan haberim de yoktu ama artık bunun farkındayım. Bundan sonra evde kalırsam yani anda kalırsam her şey harika olur diyoruz. Teknik olarak bu doğru evet kalabilirsek her şey harika olabilir ama kalabilmek o kadar da kolay olmayabilir. Çünkü bu anda kalamama hep öncede ya da sonrada yaşama durumu zihnimizde, davranışlarımızda o kadar katı bir kalıba dönmüş durumdaki, tek bir farkındalıkla bu tersine çevirmek kolay olmayabilir. Nasıl onu böylesine bir kalıba dönüştürmek için yıllarımızı verdik, tersine çevirmek için de yıllarımızı değilse de biraz uğraşımızı vermemiz gerekebilir. Kitapta şöyle geçiyor:

Yaptığın, hatta düşündüğün her eylemin kendine has tekrarlanma yolları vardır çünkü bu senin varlığında bir kanal açar. Senden enerji özümsemeye başlar. Öfkelisindir, sonra bu durum geçer ve artık kızgın olmadığını düşünürsün. Ama aslında işin özünü ıskalamışsındır. Bu ruh hali geçtiğinde, aslında hiçbir iyileşme olmamıştır; sadece çark hareket etmiştir, yukarıda olan parmaklıklar aşağıya inmiştir. Öfken, birkaç dakika önce yüzeydeyken şimdi de bilinçdışının derinliklerine ulaşmıştır. Ve eninde sonunda tekrar yükselecektir. Bu sadece zaman meselesidir. Eğer ona boyun eğdiysen ona güç vermişsindir. Toprağın altında bir tohum gibi bekliyordur; doğru zaman ve mevsim geldiğinde tekrar filizlenecektir.

Çünkü o farkında olamama durumu senin için bir alışkanlığa döndü ve alışkanlıkları bir sihirli dokunuşla değişitrmek kolay olmayacaktır. Yine kitapta bahsettiği üzere:

Alışkanlık, insanın ikinci doğasıdır, derler ve bu kesinlikle bir abartma değil. Tam tersine az bile söylemişler. Hatta, alışkanlık bir süre sonra birinci doğan haline gelir, gerçek ise ikinci plana düşer. Asıl doğan artık kitaplardaki dipnotlar veya ekler gibidir, alışkanlık ise artık ana metin olmuştur.

Alışkanlıklarınla yaşıyorsun, onlarla var oluyorsun; yani alışkanlıkların da seninle var oluyor. Alışkanlığın kendine has bir enerjisi vardır ve çok ısrarcıdır. Elbette ki enerjisini senden alıyor, ama geçmişte onunla işbirilği yaptığın için şimdi de yapmadan edemiyorsun. Ve çok geçmeden bu alışkanlık senin efendin haline geliyor, sen ise onun bir hizmetkarı, bir gölgesi olarak kalıyorsun. Emirleri ondan alıyorsun ve sadık bir hizmetkar olmaya devam ediyorsun, onun her isteğini yerine getiriyorsun.

Peki o zaman bu farkında olabilme, şu anı yaşayabilme durumu imkansız bir şey mi? Yani yıllardır anda olamayarak, evde kalamayarak çok güçlü bir alışkanlığa dönüştüğü için, bundan sonra artık anda kalmak, evde kalmak mümkün olmayacak mı? Hayır elbette mümkün. Sadece o alışkanlığı kazanana kadar nasıl bunu ısrarla ve ısrarla yaptıysak şimdi tersini sağlamak için de bunu sabırla yapmak gerekecek. Bunun için osho’nun ayna metaforu bence bunu destekler nitelikte…

Eğer aynanın karşısında durursan seni yansıtır. Eğer gidersen aynanın sana ihanet ettiğini söyleyemezsin değil mi? Bir ayna sadece bir aynadır. Gittiğinde seni yansıtmayı anında keser; Artık seni yansıtmak gibi zorunluluğu yoktur. Belki de şimdi bir başkası ona bakıyordur ve ayna da şimdi o kişiyi yansıtıyordur. Eğer kimse yoksa da hiçbir şey yansıtmıyordur: Ayna hayata karşı her zaman dürüsttür.

Öte yandan alışkanlıklar bir fotoğraf karesi gibi… Sen değişiyorsun, dünya değişiyor, her şey değişiyor ama onlar bir fotoğraf karesi gibi sabit kalıyorlar. Yani ısrarla o aynanın karşısında kaldığında ve kalmayı sürdürebildiğinde o eski alışkanlığın yerine, yeni bir alışkanlık geliştirmek mümkün olabilir.

Ama burada da bir tuzak var. Sadece ezbere, takıntı haline gelmiş gibi kendini buna odaklanmaya ya da diğerine odaklanmamaya zorladığında bu ters bir etki de yapabilir. Bu ihtimali ve tuzağı da şöyle örnekliyor kitapta:

Hipnozcular temel bir yasa keşfettiler; buna Ters Etki Yasası diyorlar. Bir şeyi temellerini anlamadan yapmaya çabalarsan sonuç tam tersi olacaktır.

Tıpkı bisiklete binmeyi öğrendiğinde olduğu gibidir. Diyelim ki sakin bir yoldasın ve yolun kenarında duran kırmızı bir kilometre taşı görüyorsun. Neredeyse yirmi metre genişliğinde bir yoldasın ve kenarda küçük bir kilometre taşı var. Ve işte sen bundan korkuyorsun, kilometre taşına doğru gidip ona çarpmaktan korkuyorsun. Neredeyse yirmi metre genişliğindeki bir yolda olduğunu tamamen unutuyorsun. Aslında gözlerin bağlı halde gitsen bile o kilometre taşına çarpma şansın pek yoktur, ama sen gözlerin açıkken bile tüm yolu unutmuş durumdasın ve sadece kilometre taşına odaklanıyorsun. O kırmızılık dikkatini çekiyor ve seni çok korkutuyor, ondan kaçmak istiyorsun! Bir bisikletin üzerinde olduğunu tamamen unutmuş durumdasın, her şeyi unutmuşsun. Artık tek derdin bu kilometre taşı olmuş; ondan mutlaka kaçınman gerektiğini aksi takdirde ona çarpabileceğini, kendine zarar verebileceğini düşünüp duruyorsun.

Artık çarpışma kesinlikle kaçınılmazdır; o kilometre taşına çarpmaya mahkumsundur. Ve sonra “ona çarpmamak için o kadar da çabaladım” dersin şaşkınlık içinde. Aslında o kadar çabaladığın için çarpmışsındır o taşa. Ona yaklaştıkça ondan kaçınmak için daha çok çabalarsın ama ondan kaçınmak için  ne kadar çok çabalarsan ona o kadar daha fazla odaklanırsın.

Bu, hayatın en temel yasalarından biridir. Pek çok insan, pek çok şeyden kaçınmaya çalışıyor ama sonuçta aynı şeylerin içine düşüyorlar. Hadi, herhangi bir şeyden uzak durmak için büyük çaba göster; aynı çukura düşmenin kaçınılmaz olduğunu göreceksin. Kaçınamazsın, çünkü kaçınmanın yolu bu değildir. Sadece gevşe. Çok çabalama çünkü farkındalığa çok çabalayarak değil, sadece rahatlayarak ulaşabilirsin. Sakin ol, sessiz ol, dingin ol.

Ama kabul etmek lazım bu kolay değil. Yani sadece şu anda kalabilmek sadece şu anda var olmak, farkında olmak söylendiği kadar kolay olmayacaktır. Yine kitapta şöyle örnekliyor Osho:

Önüne yelkovanı olan bir saat koy ve gözlerini yelkovana sabitle; onu bir dakika bile aralıksız takip edemediğini gördüğünde çok şaşıracaksın. Belki on beş saniye, belki yirmi saniye, en fazla otuz saniye izleyebilirsin, sonra başka bir fikrin içinde kaybolacaksındır ve sonra aniden yelkovanı takip etmeye çalıştığını hatırlayacaksındır. Farkındalığı bir dakika bile sürdürmek zordur, bu yüzden bu işin çocuk oyuncağı olmadığını unutma. Hayattaki küçük şeylerin farkına varmaya çalışırken bunu birçok kez unutacağını iyi bil. Çok uzaklardaki başka bir şeylere gitmen kaçınılmazdır. Ama bunu fark ettiğin an, sakın kendini suçlu hissetme; bu, zihnin tuzaklarından biridir.

Suçlu hissetmeye başlarsan uygulamkta olduğun farkındalığa geri dönemezsin. Kendini suçlu hissetmene hiç gerek yok, unutmak doğaldır. Sakın öfke ve pişmanlık hissetme; unutmak doğaldır ve gerçeği arayan her kişinin başına gelir. Bu kusuru doğal bir şey olarak kabul et; aksi takdirde kendini suçlu hissetmeye devam edersin.

Özetle farkında olmanın yani şu anı hissederek yaşıyor olmanın neden gerekli olduğu, tuzakları ve nasıl mümkün olacağına dair Osho’nun Farkındalık kitabından alıntılara göz attık ve üzerine benim düşüncelerimi de koyduk. Artık biraz fikrimiz var. Belki bundan sonra efendi ne zaman gelecek bilmiyoruzdur ama evde ve tetikte kalmayı daha çok becerebiliriz.

Fakat sürekli öğrenen, öğrenmeyi ve gelişimi arzulayan insanlar olarak şunu da unutmamakta fayda var:

Hayat hiçbir zaman aynı soruyu tekrarlamaz, dolayısıyla bilgili insanlar her zaman yetersiz kalırlar.

Posted in Kitaplar
Write a comment